12 Eylül 2011 Pazartesi

Gökçedere 66


Ağustos başında kararlaştırdığım gibü, 66 sema'ya gettüm, Tümata şeysine.

Abi evet, karşı olduğum konularına, eyledikleri deli saçmalarına hala gülüyorum ama; ortamı da çok sevdim hani. TÜMATA değil de SUMATA olaymış daha iyiymiş onu anladım; Türk değil de Sufi Müziği Araştırma ve Tanıtma Topluluğu. Zira Sufi müzikde gerçekden bişiyler yapıyolar da, iş Türk müziğine gelince bocalıyosunuz efendim. Türk müziği diyorsun, Tuva ırında UD çalıyorsun. Türk Müziğini tanıtmayı araşdırmayı amaç edinmişsin de, ana çalgıların UD ve NEY! Bi BAĞLAMA çalmaya korkar haldesin, bilmiyorsun. Ha? Biliyor musun, e niye çalmıyosun; yok hiç bi konserinde o güzide Oğuz çalgısı. Eyvallah, arada DOMBRA çıkartıyorsun da, o da arada, ayıb olmasın diye! Koca konserde UD ve NEY ile işi götürüyosun abicim, arada bi iki parça DOMBRA ile; amma ve lakin TÜRK Müziği araştırma ve tanıtma topluluğu olarak verdiğin konserde TEALEL BEDRU ALEYNA'yı icra ediyorsun arab dilinde ve ezgilerinde, yetmezmiş gibi arabça bir şiiri bestelemişsiniz onu söylüyorsun Türk müziği konserinde. Mevlana sağolsun Orta Asya'dan gelirken getirmiş yanında Rebab'ı da onun hürmetine çalıyorsunuz öğretiyorsunuz güzel Türk çalgısını. Temelinde bir Mevlevi-Rufai gelenekleriyle kurulmuş bir SUFİ Müziği Tanıtma Araştırma Topluluğu var ortada, o konuda yapıyorsunuz bir şeyler eyvallah! Ama Oruç Hocam, topluluğun adını "Türk müziği" deyu başlatmışsan, bu kutlu sözcüğü arkana almışsan, sana büyük sorumluluk düşmüş demektir. Bunu layıkıyla yerine getirmelisin. Acizane bu Yörük'ün lafını işitir misin ilerde bilmem de, burda az buçuk bir-iki bişey bilen bi ucundan hömeyci durur karşında, bi takım şeylerden hoşnut değil. Bi bak yani bi. 600 liraya dombıra satacağına başka şeyler yap, 2000 Yuroluk sufi turlar pek bi düşünmeye gark etmez tabi adamı aslında. Yarım yamalak karacorga da yeter artar, he mi?

Neyse, şikayetim bunlar üzerine. İmdü ise güzelliklerinden bahis açmalu.

66 gün 66 gece Sema'nın son 23 gününde bulundum. Gökçedere'de Yalova / Termal'de. Mutlu Baba'nın dergahında. Dergah kıvamında ele alırsak, gerçekten muhteşem bi yer aabi. İki katlı bir bina, dairesel planla inşa edilmiş, tıplı bir OTAĞ gibi. Üst katta 24 saat kesintisiz müzik ve sema devam etmekde. Uyumak için yataklar döşekler de bu alanda, yani müzik ve sema eşliğinde uyunuyor. Pek keyflü. Gerçi bu güzelliği kaçırmamak için neredeyse hiç uyumadım. Uyuyacaksam da güneşi doğurup öyle devrildim döşeğe. Alt katta da mutfak ve oturma alanları var. Hiç katılmadığım mesnevi sohbetleri de burda oluyor efenim. Binası betonu böyle.

"Müslüman-gavur-yörük hepsü içiçedür." İran'ından, İsrail'inden, İspanya'sından, Macar'ından falanından doluşmuşlar efendim. İsraillilerle annaşamam pek deyu düşünürken Haci ile danışmak değiştirdi bitakım fikriyatı. İranlılar da ayrı, hepsiyle mi anlaşılır. Çeturi, çekar mikoni, hubi, men hubam falan havalarda uçuşdu, eyü oldu. Bizim Türkler'den ise pek gözel dostlar edindim yalnız. Çok güzel çok özel şahsiyetlerle dem ve denk kılındık, elhamdülilla. Ve önüme gelen herkesi davet ettim Muğla'ya, ağırlayabileceklerimi ve ağırlayamayacaklarımı da. Bu olay saçma oldu ama güzel oldu çok da güzel iyi oldu, tamam mı?

Ha dersen, yarım yamalak anlattığın 66'yı sevdin mi? Çok sevdim hacı. Seneye 7 gün 7 gece olucak, ben çadırı alıp da bi hafta öncesinden gideyim diyorum ciddi ciddi, o derece.

Orda bitti olay falan filan, Serna Sultan ilen Bi Mudanya, bi Bursa, bi İstanbul yaptık. Şaka maka geldim yine İstanbul iline. Orda da dergahdan gavur ve Türklerle buluşuldu da Nafi Baba tekkesinde meşk edildi. Ulan uykum var üşeniyorum yazmaya. Ondan sonraki gün de geri döndüm zaten Akhisar'a, 5 saat sonrasında baba ile Dikili yapıldı da bi hafta bayram muhabbetine kaldım orda, geldim geri Akhisar'a. Bi ara gidicem yine amınakodumun Muğla'sına. Bu ara Akhisar hiç bu kadar güzel ve huzurlu görünmemişdi gözüme, hayırlısı. Olm bayaa uykum geldi bağlayamadım bi bok da yazamadım zaten, kısaca çoğ sevdim ortamı, devamlı takibçisi olacağım, be-dava olduğu sürece görüşürüz.