10 Nisan 2013 Çarşamba

Bişiyler 1

Otoyomegatari Manga [Türkî Manga!]
http://www.mangareader.net/1113-40874-1/otoyomegatari/chapter-1.html

Batı Moğolistan Kazakları [Fotoğraf]
http://bonniefolkins-photography.net/kazakh/index.html

Macar Modası
http://www.ekoni.hu/

Jean Giraud [Moebius]
http://butdoesitfloat.com/filter/moebius

Ayyam Gallery [Arab & Iranian Artists]
http://www.ayyamgallery.com/

Buhara Carpets
http://www.bukhara-carpets.com/

Ressam Hasan Kıran
http://www.hasankiran.com/

Bertolt Brecht
http://brechtbertolt.blogspot.com/

Hasan Kıran'dan Şaman

9 Nisan 2013 Salı

Hâce Muînuddîn Çiştî'nin Tasavvuf Felsefesi

İrtihâlinden bir ay önce dostlarına dağıttığı son risalesinde Hz. Hâce Muînuddîn Çiştî (r.a), tasavvuf felsefesini şu şekilde özetlemiştir:
"Her şeyi sevin ve hiçbir şeyden nefret etmeyin.
Barış hakkında sadece konuşmuş olmak, size hiçbir fayda sağlamaz.
Allah ve din hakkında sadece konuşmuş olmak sizi ilerletmez.
Varoluşunun bütün gizli güçlerini ortaya koy ve ölümsüz kişiliğinin dopdolu ihtişâmını gözler önüne ser.
Huzur ve neş'e yüklen
Ve her nerede isen veya her nereye gidersen onları dağıt.
Hakikat'ın parlayan bir ateşi ol
Aşkın da güzel bir çiçeği.
Ve huzurun hakîkî bir merhemi ol. Rûhunun nûru ile cehâlet karanlığını dağıt; uyumsuzluk ve çatışma bulutlarını uzaklaştır ve insanlar arasında barış, hüsn-ü niyet ve uyumu yay.
Allah'tan başka hiç kimseden yardım, sadaka veya lütuf isteme.
Kralların malikânelerine asla gitme; fakat şayet sana gelirlerse ihtiyaç sahiplerine, fakirlere, dullara ve öksüz/yetimlere merhamet ve yardımını esirgeme. İşte senin vazifen; insanlara yardım etmek...
Vazifeni bilerek ve hiçbir karşılık beklemeksizin yerine getir ki;  senin Pîr u Mürşid'in olarak ben, Kıyâmet Gününde Allah-ü Teâlâ'nın silsiledeki aziz öncülerimizin önünde mahcûb olmayayım."

Sûfî Tıbbı, Muînüddîn Çiştî, İnsan Yayınları 


6 Nisan 2013 Cumartesi

Türk Kimdir? (NTV Tarih'den Notlar)

  • Gerek daha batıda gerekse daha eski tarihlerde yaşamış topluluk veya kavimleri (Hunlar, Sakalar, Masagitler) "Türk" sayan tarihçiler olduğu gibi, bunları, bunları "ön Türk" olarak adlandıranlar veya Türk saymayanlar da bulunmaktadır.
  • Köktürk yazıtlarda geçen "Türk" kavramının etnik değil siyasi bir kimlik olarak ortaya çıktığı, zengin ve debi bir dil geliştirildiği, "atalar kültü" dediğimiz eski gelenekleri de koruyan bir devamlılığın sürdürüldüğü görülür. Taşlara işlenen bu mesajlar, Türk kimliği üzerine ilk somut ipuçlarıdır.
  • Kadim Türkler çoğunlukla, boylardan meydana gelen çok merkezli siyasi yapılar içinde yaşıyor, geçinmek için büyük oranda kırsal alanda göçebeliğe, pazarlarda elden çıkarmak zorunda oldukları artık ürünlere ihtiyaç duyuyorlardı. Bu ticari süreç bazı toplum üyelerinin yerleşik hayata geçmelerini sağladı. Bugün olduğu gibi geçmişte de Uygurlar ve Kazan Tatarları tüccar ve öğretmen olarak isim edinen Türklerdi.
  • Türkler, yeni siyasi düzenler, yeni isimler edindiler. Eski boy ve aşiret isimleri, yeni kurulan siyasi gruplaşmaların daha küçük parçaları haline geldi. Kazaklarda ve Özbeklerde Antik ve Orta Çağ'a ait boy isimlerine rastlamamızın sebebi budur. Ancak göçlere ve fetihlere katılmamış Türk halkları da vardır. Rusya Federal Cumhuriyeti'ndeki Başkurdistan Başkurtları bunlardandır. Onlar ve Kırgızlar, aynı zamanda bin yıldan uzun süre boyunca isimlerini koruyan ender halklardandır.
  • İsveçli Türkolog Lars Johanson, "Turcia" terimini Türkçe konuşan halklar tarafından yurt edinilmiş tüm bölgeleri birleştirmek amacıyla kullanmaktadır. Johanson, Turcia'nın bir devlet, ülke veya daha da büyük bir kara kütlesi olmadığını söyler. Kelimeyi Bosna'dan Çin Seddi'ne ve Orta iran'dan Kuzey Denizi'ne kadar uzanan bir dil bölgesi olarak tanımlar.
  • Çin kaynaklarına göre ilk Türkler MÖ 200 ile MS 200 arasında bozkırlarda hüküm süren Xiongnu (Hun) soyundan gelmekteydi. Bu yüzden De Guignes ve başka Fransız tarihçiler, 18. yüzyılda Türklerin, Tatarların ve Moğolların tarihini bu başlangıca dayandırmışlardı.
  • (11. yüzyıldaki yeni) Devletin kurulmasından önce Oğuzlar, bugün Özbekistan ve Kazakistan'da Seyhun'un kuzey yakasında yaşıyorlardı.
  • Kaynaklardaki birer cümlelik notlardan, örneğin "Alp Arslan'ın saltanatı dokuz yıl dokuz gün oldu. Çünki padişahlığa oturdu, Peygamber Hicreti'nin dörtyüz elli yedisinde Irak'a gelüp andan Şam'a gitdi. Tâ Malazcird'e degin feth-i azîm edüp yine geldi" (Kitâb-ı Tevarih-i Muhtasar, H. 979, s. 84/b) gibi açıklamalardan, "Türkler Malazgirt zaferinden sonra Anadolu'yu yurt edindiler" yargısı çıkartılabilir mi?
  • Anadolu Selçuklu sultanlarının İran ve Arap dil ve kültürlerine yakınlıklarına, adlarını, Şehnâme'deki efsanevi Pers-Sasani şahlarından almalarına, fermanlarının Farsça yazılmasına, divanlarında Farsça konuşulmasına karşılık, Anadolu toplulukları arasında çoğunluğu oluşturan Oğuz boylarının Türkçe lehçeleri, bölge bölge yaygın ve ortak dil olmuştur.
  • Türklerin Osmanlı bayrağı altında, Anadolu'yu sonra Rumeli'ni, Doğu Avrupa'yı, Arap dünyasını, kuzey Afrika'yı fethettikleri ne kadar doğru ise fethedilen toprakların sınırlarda tutulması için Tımar askeri Türklerin cephelere sevki, Kapıkulu giderleri için vergi yükünün ekip biçen Türk rençberine yüklenmesi, bu yüzden ayaklananların da kırımdan geçirilmesi tarihimizin gerçekleridir.
  • 1. Dünya Savaşı yıllarında Osmanlılık hala baskın bir kimlik olmasına rağmen, özellikle Mehmet Fuat'ın (Köprülü) "Osmanlı Devleti'ni kuran sünni Türklerdir" diye özetlenebilecek yaklaşımı, çok sonraları "Türk İslam sentezi" şeklinde adlandırılacak olan yeni bir kimliğin habercisi oldu.
  • 1928'de Yusuf Akçura'nın Türk Yılı adı altında her yıl yayınlanacak ve tüm Türk dünyasındaki gelişmeleri aktaracak bir almanak önerisi, Mustafa Kemal tarafından olumlu karşılanmadı.
  • Türk sağının Türk kimliği tanımında mutlaka sünnilik bulunagelmiştir. Bu da tarih sürecinde ilginç bir durum çıkarmış: sünni Osmanlı bugün "Türk", Osmanlıların "Türk" dedikleri ise Alevi, Caferi olmuştur.
Göçebe bir Türk ailesinin resmedildiği 14. yüzyıl tarihli eser, Mehmed Siyah Kalem'e atfedilir.
  • 9. yüzyıla kadar Türkler hakkında bugün elimizde olan önemli bilgilerin bir kısmı Çin kaynaklarından sağlansa da, bu eserlerin de sorunlu yönleri bulunuyor. Kimi mekan ve kişi adlarında karışıklıklar, bazı tarihlemelerdeki yanlışlıklar bunlardandır. Ayrıca bazen bizde Çin kaynaklarının olaylar karşısında tarafsızlığını yitirdiği izlenimi uyansa da, onların bu kayıtları kendi siyasetlerine yön vermek için tutmuş olduklarını gözardı etmemek gerekir.
  • "Türklere gelince, onlar Yafes'in neslinden gelirler ve birçok kollara ayrılırlar. Bir kısmı şehirlerde ve kalelerde, bir kısmı dağlarda ve kırlarda çadırlar içinde otururlar. Kır ve çöl hayatı yaşayanlar sadece avcılıkla uğraşırlar. Avlanamayan, hayvanın damarını kesip kanını içer, etini kebab yapıp yer. Türkler akbaba, karga vesaire yırtıcı hayvanların etlerini yerler. Kendilerine has dinleri yoktur. Kimi Mecusi, kimi Yahudidir... En büyük hükümdarlarına hakan denir. Onun tacı, tahtı ve kemeri altındadır. Türkler ipek elbiseler giyerler. Rivayete göre onların hakanı halka pek görünmezmiş, göründüğü takdirde onun önünde kimse duramazmış. Türkler sihir, şiddet ve intikam sahibidirler..." (Mesudi, Acaibü'd-Dünya)
  • Antonie de Saint-Exupéry'nin kült eseri Küçük Prens'te (1943), Türk imajının Osmanlı Devleti'nden Cumhuriyet Türkiyesi'ne geçişte yaşadığı değişiklik gözlenir. Kitapta Küçük Prens'in yaşadığı B 612 göktaşının 1909'da bir Türk astronom tarafından keşfedildiği, bilimcinin bu buluşunu uluslararası kongrede dile getirdiği, ancak kılık kıyafeti nedeniyle ciddiye alınmadığı anlatılır ("Büyükler böyledir"). Sonrasında bir Türk diktatör, ülkesinde Avrupaî tarzda giyinilmesini şart koşar, buna uymamanın cezası ölümdür. Bilimci 1920'de tekrar, ama bu defa yeni kıyafetlerle sunumunu yapar ve artık herkes ona inanır.
  • (Orta Asya'dan Anadolu'ya) Gelenler yerleşirken yalnız evlerini döşemekle kalmadılar; coğrafyayı da anayurttan aşina oldukları Göksular, Karadağlar gibi isimlerle döşediler. Karadağlar gibi isimlerle döşediler. Karadağlar olduğu gibi Karasular da vardır. Buradaki "Kara" sözcüğü Orta Asya'da eskiden beri hem su için "berrak", hem de dağ için "karanlık" anlamında kullanılıyordu. Buradaki karanlık da güneş almayan yani kuzey tarafı ifade eder. Orta Anadolu'da dağın karanlık tarafına ise ayrıca "dağın kuzu" denilir ki, bildiğimiz kuzey sözcüğü oradan gelir... Bilindiği gibi güney sözcüğü de güneş anlamındaki "gün" sözcüğünden gelir. [İsenbike Togan]
  • Nasreddin Hoca da böyle batıdan doğuya doğru yolculuk yapmış, ta Çin'in içlerinde efendi sözcüğünden bozma "Apandi" adıyla tanınmıştır... [İsenbike Togan]
  • Türk dil malzemesine ve Türklerin tarihine genel olarak bakınca görülen bir özellik de dildeki esnekliktir. Birbirine bitişik eklerden meydana gelen bu dilde anlam, kelimelerin, sözlerin bütünlüğünden değil, hangi eklerin yani parçaların nasıl sıralandıklarıyla değişmektedir. Onun için de düşünce şeklinde birimlerin değişmezliği ve bütünlüğü ilkesi yerine, birimlerin değişirliği, yani her sözün bir kök ve eklerden oluşması, eklerle oynadıkça anlamın değişmesidir. Kısacası değişim ve esneklik, dilin morfolojisindeki en belirgin özelliklerdir.
  • 11. - 13. Selçuklu yüzyıllarında Türk çoğunluğu ve diğer topluluklar yad ve yaban sayılıp horlanmış, Mevlâna ve daha onlarca düşünür şair ve yazar da yapıtlarını Farsça ve Arapça yazarken, yeri düştükçe Türkleri, Moğolları, Kürtleri aşağılamış alaya almışlardı. Osmanlı Beyliği'nin kurulduğu yıllarda Anadolu Türkçesiyle edebi eserlerin de birer ikişer boy vermesi belki bir raslantı; fakat daha inandırıcı olarak Orta ve Batı Anadolu'da kurulan Türkmen beyliklerinin varlığına, Türkleri ve Türkçeyi sevmeyen Farsça yazan Selçuklu aydınlarının sahneden çekilmelerine bağlanabilir. Anadolu Türkçesiyle yazan Türk aydınlarının öncüsü Gülşehrî, yapıtı da 1317 tarihli -adı ve ara başlıkları Farsça- bütün dizeleri Türkçe Mantıkü't-Tayr (Kuş Dili)'dir. Âşık Paşa'nın 1330'da yazdığı Garib-nâme, Yunus Emre'nin Divan'ı da çağdaş yapıtlardır. Osmanlıların Türk kimliğini kendilerine yakıştırmamalarına karşın, yeni Türkiye'ye bıraktıkları en yaşamsal kültür mirası Türk dili ve binlerce Türkçe yapıttır. [İsenbike Togan, Necdet Sakaoğlu]

NTV Tarih, Ocak 2013, "Türk Kimdir?", sf. 26-40

4 Nisan 2013 Perşembe

Kaygal-ool Hovalıg, Kayseri'de


Ansiklopedilerde Dombra

  • Kazak Türkleri'nin kullandıkları iki telli çalgı. Boyu 120 -130 cm, gövdesi üç köşeli veya yarı oval, sapı uzundur. İki çeşidi vardır: Batı Kazakistan'da kullanılan dombra ince uzun saplı, Doğu Kazakistan'daki ise kısa saplıdır. (Meydan Larousse - Büyük Lügat ve Ansiklopedi, 3. Cilt)

  • Kazak Türkleri arasında kullanılan bir çalgı. Gövdesi daha çok üç köşe veya yarı oval olup, uzun bir sapı vardır. Dombranın uzunluğu 1200-1300 mm'dir. İki telli bir çalgı olan dombranın iki çeşidi vardır. Batı Kazakistan'da kullanılan dombranın sapı ince uzundur. Doğu Kazakistan dombrasının sapı kısadır. Dombra Kazak halk şairleri(akın)nin en önemli çalgısıdır. (Türk Ansiklopedisi - M.E.B., 8. Cilt)

  • Görnüvşi dutara meñzeş, el bilen kakılıp çalınyan iki kişirli gazak halk saz guralı. Dombra SSSR'iñ başka käbir halklarında hem düş gelyär. Ol türkmen dutarı yalı ağaçdan köblüp yasalyar. Onuñ  perdeli yazın sapı hem-de hayvan içegesinden edilen iki kirşi bolyar. Dombra'nıñ kirşi kvarta düzülyär, emma yerine yetiriciniñ islegi boyunça ol düzülişi üytgetmek hem bolyar. Dombra yekelikde ve aydımçınıñ yanında çalınyar. (Türkmen - Sovyet Entsiklopediyası, 3. Cilt)

  • Gazah simli müzigi aläti. Armuda-bänzär agac gövdäsi (1200-1300 mm) iki simi var. Säsi ince zäyfdir. Sag älin barmagları ile säsländirilir. 1934 ildä täkmilläşdirilmiş, pikkolo- prima, tenor, bas ve s. növläri yaradılmışdır. Özbekistan'da dumbıra, bımbrak, Başgırdıstanda dumbıra adı ile yayılmışdır. (Azerbaycan - Sovyet Ensiklopediyası, 3. Cilt)

  • (Dombra: see Balalaika) > Balalaika, Russian stringed instrument of the lute family. It developed in the 18th Centrury from the dombra, or domra, a round bodied, long necked, three-stringed lute played in Russia and Central Asia. (Encyclopaedia Britannica, 1. cilt)

Kopuz'un Gücü ve Yakarış Örnekleri

Müzik, yalnızca zevk, neş'e, aşk, hüzün ve eğlence katkısı değildir: Devlet, millet birliğini oluşturan; savaşta orduya duygu veren, yürüyüş ve hareketini düzenleyen de ses ve ritmdir. ... Müzik ve kopuz veya saz, tedavi eden, ruhları dinlendiren, iradelere güç etkisi veren, aynı zamanda toplulukta birlik yaratan sosyal aletlerdi.
... Kopuz, yalnızca tedavi ve kötü ruhları kovmada kullanılan bir ses aleti değildir:

  1. Velilik ve ululuk sembolü idi. Dede Korkut'ta görüldüğü gibi.
  2. "Gazi erenlerin başına ne geldiğini" (Dede Korkut) söyleyen bir semboldü.
  3. "Ulularla haberleşme", medet ve yardım isteme sesiydi.
  4. "Kopuzla öğülen yiğitlere güç veren", boğalar ile buğralar yenmelerine imkan veren ilahi bir sesti (Kanturalı).
  5. Topluluğa haber veren, halkı uyaran kutlu ses de kopuzun kutlu sesidir. Beyrek'in yurduna dönüşünde atını verip bir kopuz alması gibi.
  6. "İyi ruhları çağıran, kötü ruhları kovan kutlu ses" de kopuzun sesidir.

Kopuzlu Dev Çara-baş'a kopuz ile yakarışlar:
  • "Kopuzunu kaldırıp (köterip) Kâf dağından gelsen ya, (ey) Çara-baş! Doksan koyunun derisinden, donu çıkmayan Çara-baş! Seksen koyunun derisinden derisinden bir börkü çıkmayan Çara-baş! Katı ve ağır bir iş oldu... Kopuzuma koşulmadın (eşlik etmedin)...
  • Şikâyet: "Çamdan yapılmış bir kopuzumu aldım! Su yılanı gibi dolaştım!... Bu kopuzum kırılmadı! Garip başım rahat duramadı!... İstemediğim işi yaptım!..."
Kopuzcuların "dev pîri", Er Korkut:
  • "Su (Sirderya) ayağında Er Korkut (mezarı)! Felaketleri sen korkut! Baksıların piri sen değil miydin? Göz kulak ol, (gözünü sal)! Elimden tut (kolum tut)! Sizden meder diliyorum!"
  • "Sen baksıların piri değil misin? Baksı baba, beni sen kolla! Ben sana dar yolda sığındım! Ben sığındım sizlere! Medet verin bizlere!..."
Kopuzuna esir düşmüş ozan:
  • "Katı hükümlü (kıyın) bir iş oldu! Kopuzuma koşulmadın!"
  • "Karagay ağacından yapılmış kopuzumu koluma aldım, bir su gibi dolandım! Bu kopuzum (bir türlü) kırılmadı! Garip canım dinmedi! Bu ruh, (kopuz veya ozanlık ruhu), on beş yaşımda bana yapıştı!  Yirmi yaşımda benimle buluştu (veya kaynaştı, tabıştı)! Beni gönülden istemediğim bir iş bağladı! Beni içi boş (kov) bir ağaca döndürdü!..."
  • "Devlerin eline boynumu verdin! Gönlümün istemediği (işe) gönderdin! Beni bu boş (kov) ağaca (yani kobuza) bağladın!..."
Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, 9.Cilt

2pac's Greatest Hits


Disk 1:
Keep Ya Head Up - 2 of Amerikaz Most Wanted - Temptations - God Bless The Dead - Hail Mary - Me Against The World - How Do U Want It - So Many Tears - Undonditional Love - Trapped - Life Goes On - Hit Em Up

Disk 2:
Troublesome 96' - Brenda's Got A Baby - I Ain't Mad At Cha - I Get Around - Changes - California Love - Picture Me Rollin' - How Long Will They Mourn Me - Toss It Up - Dear Mama - All About U - To Live & Die In L.A. - Heartz Of Men